Üst Header Banner Reklam
BİZİM İÇİN ÖLÇÜ 17-25 ARALIK SONRASIDIR
Şu hakkı teslim etmemiz gerekir, bu darbe teşebbüsü ile beraber medyamız herhangi bir telkin olmadan, durumdan vazife çıkararak, karşı darbe yapmıştır. Bunu bir kere söylememiz gerekir. Bir hakkı teslim etmemiz gerekir.
13.08.2016 21:37:41
Bu haber 1184 kez okundu
BİZİM İÇİN ÖLÇÜ 17-25 ARALIK SONRASIDIR

 MEDYA TEMSİLCİLERİ İLE BİR ARAYA GELDİ

Başbakan Yıldırım, Çankaya Köşkü’nde, medya temsilcileriyle bir araya geldi.

Gündeme ilişkin soruları yanıtlayan Yıldırım, FETÖ’nün darbe girişiminden sonra yaşanan sürece ilişkin, “Bundan sonra kamuoyunu ne bekliyor? Bürokrasideki operasyonları görüyoruz. Bir taraftan mağduriyet dillendirmeleri var. Süreç bundan sonra nasıl ilerleyecek” şeklindeki soru üzerine, şunları kaydetti:

 “Şu hakkı teslim etmemiz gerekir, bu darbe teşebbüsü ile beraber medyamız herhangi bir telkin olmadan, durumdan vazife çıkararak, karşı darbe yapmıştır. Bunu bir kere söylememiz gerekir. Bir hakkı teslim etmemiz gerekir. Darbeye karşı, Sayın Cumhurbaşkanı'mızın koyduğu net dirayet, Hükümetimizin, bizlerin bu konudaki kararlılığı ‘Asla öyle bir şeye izin vermeyeceğiz ve de sorumluları da hesap verecek’ tarzındaki duruşumuz ve milletin işe sahip çıkması, belki işin sihirli tarafı bu. Darbecilerin veya darbeye kalkışanların hesaplamadığı tek alan bu ve medya diye düşünüyorum. Burada hesapları tutmadı. Dolayısıyla hem millet olarak hem medya olarak hem Hükümet olarak hem Cumhurbaşkanı'mız hep beraber olduk, kenetlendik ve dünya darbeler tarihinde belki de emsali hiç görülmeyecek bir işi gerçekleştirdik. “

ŞAKA GİBİ AMA DEĞİL

Darbe girişiminden sonra bazı Batılıların, Batı dünyasındaki gazetecilerin, yorumcuların, “Darbeciler nerede hata yaptı”yı tartıştığını dile getiren Yıldırım, şöyle devam etti:

“Darbeyi Türkiye defetti, demokrasi kazandı diyecekleri yerde, ‘Şu şu hataları yapmasalardı başarılı olacaklardı’, onları tenkit eden, nerede hata yaptıklarını anlatan haberlere yer verdi. Bundan sonra daha dikkatli olmaları gerektiğini telkin ettiler. Şaka gibi ama değil. Maalesef bunu yaşadık. Zaten hemen darbe sonundaki şaşkınlıkları suçüstü yakalandıklarını ortaya koydu. Büyük bir şaşkınlık geçirdiler. ‘Bize böyle dememişlerdi, ne oldu, hesaplarda terslik mi var’ dercesine tutum içine girdiler. Biz direkt, ispat etmeden kimseye suçlama yapmayız ama bu tutum demokrasiden yana tutum değildir. Bu bizde çok büyük hayalkırıklığı yaşattı.”

BURASI MISIR DEĞİL BURASI TÜRKİYE

Batı'nın da 7 Ağustos Yenikapı fotoğrafından sonra yavaş yavaş gerçekleri görmeye başladığını ve duruşlarını düzeltmek mecburiyetinde kaldığını vurgulayan Yıldırım, “Bunu bir Mısır gibi görmek istediler başlangıçta, Türkiye’deki bu girişimi. Mısır gibi değerlendirmek istediler ama olmadı. Burası Mısır değil burası Türkiye. O farkı hesap edemediler. Şimdi artık işler onlar açısından da normale döndü.” ifadesini kullandı.

“Bizim en azından öngörümüz, vatandaş artık bu darbe teşebbüsüyle darbeyle yatıp kalkmak istemiyor. Vatandaş işine gücüne bakmak istiyor, geleceğini planlamak istiyor, ülkesinin hem içeride hem dışarıda daha güzel şeylerle anılmasını istiyor” diyen Yıldırım, şöyle konuştu:

“En azından bizim kabulümüz bu, bizim olmasını istediğimiz şey bu. Bunu sağlayacak olan kim? Biz yapacağız. Vatandaşa hangi gündemi verirsek vatandaş o gündemle meşgul oluyor. Eğer ilgisini çekiyorsa. İlgisini nasıl çekecek? İnsanların gerçekten hissettiği, düşündüğü beklediği konuları siz öncelikli olarak ele alırsanız o zaman vatandaşla bütünleşmiş olursunuz. Dolayısıyla da her şey rahatlamış olur. Biz buna dikkat edeceğiz. Ne yapacağız? Önümüzde bir sorunumuz var. Sorunun en acıtıcı tarafını hallettik ama arkasında bir temizlik, tamir, bakım işi var, bir de yani toplumsal birlikteliği muhafaza etme işi var. Bunu bu darbeyle başardık. Siyasi partiler de başta Cumhuriyet Halk Partisi, Milliyetçi Hareket Partisi olmak üzere burada çok net duruş ortaya koydular darbeden, tanktan tüfekten yana değil demokrasiden yana bir dayanışma içine girdiler. Bizi hemen aradılar, görüştük, desteklerini verdiler hatta bu süreç, darbe girişiminden sonra da devam etti. 'Yenikapı’dan sonra da biz bunu, bu birlikteliği gözümüz gibi koruyacağız' diye milyonlara taahhüdümüz var. Hakikaten bunu korumak zorundayız. Buna ihtiyacımız var. Çünkü toplumun kenetlenmesi, bir, beraber olması, hem içeride hem dışarıda ülkemiz hakkında iyi düşünmeyenlere çok önemli cevap niteliği taşıyor.”

“Burada en önemli konu, bu suç örgütüyle irtibatı olan, ilişkisi olan kişilerin tespit edilip cezalandırılması” ifadesini kullanan Yıldırım, sözlerini şöyle sürdürdü:

 “Bunların bir kısmı zaten suç üstü yapıldı ve adalete teslim edildi. Onlarda sorun yok. Ama bu darbe girişiminde bilfiil, görev almamış, fakat arka planında görev almış veya yıllardan beri bu altyapının hazırlanmasında aktif katkısı olmuş bütün herkesin çok titiz bir çalışmayla belirlenmesi lazım ve adalete teslim edilmesi lazım. Bunlar nerede var? Bürokraside var, bürokrasi deyince asker, yargı, sivil bürokrasi, bütün bakanlıklar, bütün yerel yönetimler, yani devletin 3 milyonu aşan memur çalışan bunların içerisinde var, iş aleminde var, üniversite camiasında var, toplumun bütün kesimlerinde var bunlar. Bu bir sır değil. Burada tabii bunları nasıl tespit edeceğiz, burada hatasız nasıl iş yapacağız, herkesin kafasındaki soru bu. Yani kolay bir iş olduğunu söylemiyorum.”

BİZİM İÇİN ÖLÇÜ 17-25 ARALIK SONRASIDIR

FETÖ’nün kapalı bir örgüt yapısı olduğuna işaret eden Yıldırım, dolayısıyla üyelerinin tespit noktasında da zorluklar bulunduğunu vurgulayarak, şöyle konuştu:

“Peki ne yapacağız? Biz belirli kriterleri ortaya koyduk. Bu örgütle irtibatı, kendi isteğiyle, kendi azmiyle olanlarla, hasbelkader burayla ilişki içinde olmuş olanları birbirinden ayırmamız gerektiğini düşünüyorum. Burada da ölçüyü ta 1973’ten beri alamayız, bizim için ölçü 17-25 Aralık sonrasıdır. 17-25 Aralık sonrasındaki örgütle ilişkilerde eğer bilerek ve isteyerek bizatihi örgütün, bizatihi ekonomik faaliyetlerine, sosyal faaliyetlerine, siyasi faaliyetlerine katılmışsa bunları tespit edecek araçlarımız var. Bu bir ölçü. Buna bakıyoruz. Bunların kendi kurdukları iletişim ağları var, özel. Yani hiç kimsenin kullanmadığı bir iletişim altyapısı kurmuşlar, o iletişim altyapısında 50 binin üzerinde isim var. Bunlar üzerinde gidiliyor.”

Örgütün elemanlarının belirlenmesinde emniyet istihbarat biriminin kayıtlarının da dikkate alındığını dile getiren Yıldırım, “Buradaki kayıtlar da tabii 17-25 Aralık öncesine de var, sonrasına da var. Burada milat 17-25 Aralık olarak belirlediğimiz için önceki kayıtları dikkate almayacağız. Bir başka konu, MİT’in tespitleri var. Devlet Denetleme Kurulunun tespitleri var. Bir de bakanlıkların kendi tespitleri var. Yani bilinen herkesin ortak kanaati şu şu isimler, örgütle doğrudan temaslı, bunlar biliniyor. Yani ne denir, kuvvetli şüphe böyle bir şey var, kanaat var. Eskiden beri biliniyor ama örgüt masum kabul edildiği için darbe girişimine kadar veya 17-25 Aralık, o da değil 7 Şubat 2012 bir adım, örgütün Hükümete karşı ilk yönelmesi odur. Ondan önce Balyoz, Ergenekon gibi davalarda etkin oldu, Hükümete karşı orada başlıyor. Dershanelerin kapatılması, MİT Başkanı'nın alınmaya çalışılması, Gezi olayları sonrası tutumları ve 17-25 Aralık ve sonrasında gelişen olaylar.” şeklinde  konuştu.

Örgüte üye olan ve olmayanların aynı ailede olması durumunda esas aldıkları kritere değinen Yıldırım, şöyle dedi:

“Aynı ailede bireyler var, birisi hakikaten örgütün aktif içinde, birisi değil. Ya bu kan bağına şeyine bakmak lazım, neticede, bu bir diyelim ki kocası kamuda üst bir düzey yönetici, hanımı abla. İşte burada nasıl davranacağız önemli. Burada da 17-25 Aralık'tan sonraki faaliyetlerde acaba örgütle devam ediyor, eşine rağmen devam ediyor ve ilişkilerinde herhangi bir sorun yok. Bir müdahale yok, orada risk var. Tabii suçların şahsiliği esas olmak itibarıyla bir de o suça iştirak etme, etmeme gibi durumları da dikkate almak lazım. İşin bu kısmı bizim işimiz değildir. Bu kısmı yargının işi. Burada bize çok soru geliyor. İşte ailede şu var, bu var. Siz bütün herkesi sorumlu tutuyorsunuz. Bu doğru değil, bunu yapmamamız lazım. Her şeye rağmen biz birinin suçundan dolayı başkasını sorumlu tutarsak, bu hukuk devletinde olan bir şey değil, doğru yapmamış oluruz. 

Bunun da sürekli gündemde kalmasını istemiyoruz. Yani kamuoyunun bu işle sürekle meşgul edilmesi, ülkemizin hayrına değil. Milletin de hayrına değildir. Biz bir yandan bir şey sağlamaya çalışıyoruz, birliktelik. Ayrışmayı ortadan kaldırmaya çalışıyoruz. Yapacağımız çalışmaların da bir ayrışma konusu olmamasına dikkat etmemiz lazım. Bizim için kritik konu bu. O yüzden de bunu bir an önce minimum hata ile, hatasız çok iddialı bir şey, hatasız yaparız dersek bu inandırıcı değil ve mümkün de değil. Elimizdeki veriler, sınırlı. Örgütle ilgili yapı çok kapalı. Hiç, eğer öyle olmasa yıllardır yanında taşıdığı adam, koluna kelepçe takıyor, kuvvet komutanın, Genelkurmay Başkanı'nın. İşin vahametini anlamak için başka örneğe gerek yok. O yüzden burada titiz davranmamız lazım.”

KURUMLARI DEĞİL KİŞİLERİ ESAS ALACAĞIZ

“Normalleşme esas, normalleşme millet için çok önemli. Hele hele ekonomi tarafı, iş dünyası tarafı daha da önemli.” diyen Yıldırım, şunları söyledi:

“Nasıl önemli? Şimdi burada diyelim ki bir hakikaten örgütün finans kaynağının sağlayan firmalar var. Artık kamuoyu tarafından bilinen, gizli saklı olmayan, bunlarla ilgili bir tereddüt yok. Bir de bazı firmalar da var. Bunlarla hakikaten iç içe girmiş yöneticileri, sahipleri bunlarla isteyerek, yahut istemeyerek hareket ediyor fakat firma da ülkenin bir değeri olmuş. Binlerce çalışanı var. Burada da ölçümüz şu; kurumları değil kişileri esas alacağız. Cezalandırmayı kuruma değil kişiye yapacağız. Tıpkı bizim parti kapatma konusundaki bakışımız gibi. Partinin bir mensubu yanlış yaptı diye partiyi kapatma fikri ne kadar demokratik değilse veya hukuki değilse burada da durum aynı. Orada kişiler hedef  alınacak, onlar ayıklanacak. Kurum çalışmaya, üretmeye devam edecek. Aksi halde ekonomi de olumsuz etkileniyor. Şimdi bizi arayan var, 'Ben vaktiyle buraya mal vermiştim, ben şimdi FETÖ'CÜ müyüm, ne yapacağım’ diye endişe ediyor. Bankalar, 'FETÖ’cülere kredi verdim' diye sorgu sual olur mu, bu tehlikeli bir şey. Böyle yola girdiğimiz zaman maazallah FETÖ darbesinden daha çok sıkıntılar yaşarız. Ekonomik olarak yani istihdamın azalması, ekonomide durgunluk, büyüme oranının ayağı düşmesi gibi risklere karış biz tedbirli olmalıyız."

DOLAYLI İLİŞKİLER TERÖR ÖRĞÜTÜ MENSUBU GİBİ MUAMELE GÖRMEYECEK

Başbakan Yıldırım, terörün finanse edilmesinin uluslararası bir suç olduğunu vurgulayarak, sözlerine şöyle devam etti:

"Dolayısıyla bu suça bilerek, isteyerek katılanlar affedilmeyecek. Bunlar cezalandırılacak ancak bunlarla iş yapmış, mal vermiş, mal almış, ticaret yapmış, bunları sorumlu tutamayız. Burada da ölçümüz 17-25 Aralık. İş yapmaya devam etmiş, ilişkilerini geliştirmiş. Bunu da masum sayamayız sadece basit bir ticari münasebet dışında 17-25 Aralık’tan sonra bu bilinen terörün finansmanını sağlayan şirketlerle çok derin ilişkileri devam ettirenler varsa onlar da sorumlu olacak ancak orada şirketin kendisi değil bu işin içinde olan yöneticileri veya ortakları sorgulanacak veya onlardan hesap soracak. Burayı da kim yapıyor, bu işi, MASAK yapacak. Mali işlerle ilgili konuların takipçisi MASAK olacak. MASAK’ın vereceği raporlara göre işlem yapılacak. Dolaylı ilişkiler aslında terör örgütü mensubu gibi bir muamele görmeyecek."

"Batı'nın tutumundan, 'Türkiye'nin duyduğu üzüntüyü, kaygıyı' ifade ettiniz. Vize meselesi ve terörist başının ABD'den iadesi gibi konularda Türkiye sert bir söylem belirledi. Sonuna kadar bunun arkasında kalınacak mı yoksa bir yumuşama olacak mı?" soruna, Yıldırım, "Terörist başının Türkiye'ye gelip, yargılanmasından başka bir uzlaşı yolu yok. Bu kadar bedel ödet Türkiye'ye... 240 şehidimiz, 2 bin 195 gazimiz var, diğer tahribatı, toplumsal, psikolojik, maddi onları hiç saymıyorum. Bunlar ortadayken bir uzlaşma diye bir şey olmaz." yanıtını verdi.

Amerika'nın Türkiye'nin dostu, stratejik ortağı olduğunu anımsatan Yıldırım, bu ülke ile 1950'den beri ilişkilerin gittikçe geliştiğini, birçok alanda müttefik olunduğunu ifade etti.

Yıldırım, Amerika'nın, bunca olaydan sonra "ipe un sererek", Gülen'in iadesini geçiştirme yoluna gidemeyeceğini vurgulayarak, "Ayan beyan, ayna gibi bu adamın bunu yaptığı, yaptırdığı belli. Adamlar bülbül gibi ötmeye başladı. Kendini kurtarmak için doğruları söylüyor. Dolayısıyla bütün bunlar ortadayken, kalkıp aksine bir tutum içine girmeye devam ederse, o zaman bu milletin, 79 milyonun hissiyatını görmemiş olur ve bizden de şunu bekleme hakkı yok, 'Niye sizin vatandaşlarınız, bize kötü gözle bakıyor?' Ne yapsın vatandaş yani? İyi mi ettiniz vermemekle, bunu mu bekliyor?" diye konuştu.

Başbakan Yıldırım, şunları kaydetti:

"Hadi şu darbe teşebbüsü olmadan önce efendim 'Delildi, bilmem neydi' diye birtakım itirazlar vardı. Diyelim ki yeterince ikna edici şeyler yok, bizim için açık da... Öyle düşünseler bile anlaşılabilirdi ama şu anda, 15 Temmuz'dan sonra böyle bir şey düşünmeleri hiç ama hiç iyi niyetle, dostlukla bağdaşmaz. Bu konuda olumlu adımlar atılmıyor mu? Atılıyor. Hakkı teslim etmek lazım. 15 Temmuz sonrası Amerika'nın yaklaşımı, 15 Temmuz öncesine göre çok farklı. 22'sinde bir heyet gönderiyorlar, teknik heyet, hukukçular gelip burada bizimkilerle görüşecek. 24'ünde Başkan Yardımcısı geliyor, onunla değerlendireceğiz. Daha önce Genelkurmay Başkanları geldi. Bizden heyet gidecek, dosyalar orada, inceleniyor. Ben burada olumlu bir sonuç çıkacağını düşünüyorum. Aksi bir durum söz konusu olamaz. Bunu Amerika kendisine izah edemez, Türkiye ile ilişkileri bakımından izah edemez. Amerika hakkında yayılan kanaati önlemenin tek yolu bu adamı buraya teslim etmektir ve Türk adaletine yaptıklarının hesabını sormasını temin etmesidir."

"Türkiye'ye, 24 Ağustos'ta ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden mi yoksa ABD Dışişleri Bakanı John Kerry mi gelecek?" sorusu üzerine Yıldırım, Biden'in geleceğini söyledi.

15 TEMMUZ'DAN SONRA TEMİZLİK İŞİ HIZLANDI

"Geçmiş dönemlerden, FETÖ üyelerini sorgulayanların da FETÖ üyesi olduğunu gördük. MASAK ve diğer kurumlara artık yüzde yüz güveniyor muyuz?" sorusuna, Yıldırım, "Bu endişeler yersiz değil, bu endişeler giderek azalsa da var. Baştan beri söylediğim, örgüt kapalı. Bu, bizim en büyük zorluğumuz. Burada hala örgütün 'kripto' diye tabir edilen elemanları olabilir. Yapabildiğimiz kadar ayıklama, temizlik yapıyoruz ama buna rağmen kalmış olabilenler mümkündür. Onun için birkaç çapraz kontrolü yaparak, nihai kararı veriyoruz. Bundan başka da elimizde başka bir konu yok." yanıtını verdi.

Kurumlarda, kritik noktalardaki karar verici kişilerle ilgili 2014'ün Aralık ayından sonra bir çalışmanın yapıldığını hatırlatan Yıldırım, "15 Temmuz darbe girişiminden sonra bu süreç hızlandırıldı, bu temizlik işi. Dolayısıyla büyük oranda burada yapılan çalışmalarda hata payının azaltıldığını düşünüyoruz ama 'Sıfır hatayla yapacağız', çok iddialı bir şey olur. O hatayı da yargı düzeltecek. Bizim verdiğimiz karar, bir yargı kararı değil, yargının olayı aydınlatması için bir ön çalışma niteliğindedir. Yargı işin sonunda doğrusunu tespit edecektir." ifadesini kulandı.

Yıldırım, dış ülkelerin, başlangıçta yaptıklarını affettirecek bir tutuma girmeleri için fırsatın olduğunu, bunu beklediklerini kaydetti.

RUSYA İLE İLİŞKİLERİN NORMALLEŞMESİ HER BAKIMDAN  İYİ

FETÖ'nün darbe girişiminin sivil ayağının kimlerden oluştuğunun ortaya çıkıp çıkmadığıyla ilgili bir soru üzerine Yıldırım, şu yanıtı verdi:

"Darbenin sivil ayağıyla ilgili elimizde somut bir şey yok. Orada da dedikodular var. Bizim bildiğimiz tek şey, Sulh Konseyi'ndeki bütün isimleri içerideler. Onlardan dışarıda olan kimse yok. Onların hazırladığı listelerde de müsteşar var belediye başkanları var. Daha üzerinde bir şey yok. Genelkurmay Başkanının karşılığı da boş bırakılmış. Sivil ayağıyla ilgili paylaşacağımız bilgi yok. Çeşitli söylentiler ve iddialar var."

Rusya ile ilişkilerin normalleşmesi yönünde atılan adımların Suriye meselesine nasıl yansıyacağının sorulması üzerine Yıldırım, şunları söyledi:

"Rusya ile ilişkilerin normalleşmesi her bakımdan iyi. Türkiye'nin önemli bir ticaret ortağı ve komşusu. Karadeniz'i birlikte paylaşıyoruz. Olması gereken normalleşmeydi. Uçak krizinin ardından ilişkilerde kötüleşme oldu ama bağlar kopmadı, yani hep düzelmesi seçeneğini bir kenarda tuttuk. Nihayet düzelme sürecine girdi. Tekrar 24 Kasım öncesine dönmesi hemen bir günde olmaz, adım adım. Bu süreç başladı, bu adımlar atılıyor. İş adamları gidip geliyor, turizmde adımlar atıldı. Enerji, ulaşım konularında işbirliğine hız verilmesi kararlaştırıldı. Tarım konusunda biraz daha ağır gidiyor, orada da zamana bağlı olarak iyileşme devam edecek. Suriye politikası bakımında Rusya'nın Türkiye ilişkilerinin düzelmesinin çok büyük faydası var. Orada çözüm için birbirine zıt iki pozisyon varken, şimdi çözüme yönelik birlikte çalışma istek ve iradesi var. Bu bir kere en temel değişiklik. O halde ne oldu, buna İran'ı ve Amerika'yı da katarsanız Türkiye ile beraber bu sorunun çözümü için şartlar gittikçe olumlu hale geliyor ve bunun çözüme çok ciddi katkısı olacağı kanaatindeyim. Yani önümüzdeki 6 aylık süre içerisinde Suriye konusunda kayda değer gelişmeler yaşarsak şaşmayın."

SİLAHLI KUVVETLER GÖZBEBEĞİMİZ BİR KURULUŞUMUZ

Türk Silahlı Kuvvetleri içerisinde darbeye karışmamış olan askerlerin, kimi vatandaşların bazı olumsuz tepkisiyle karşılaştığı yönündeki bir olayın anlatılması ve benzer şeylerin yaşanmaması için nelerin yapılacağı yönündeki bir soru üzerine Yıldırım, "Biz başından beri asker elbisesi içerisindeki teröristler ile Silahlı Kuvvetlerin ülkesini, milletini, bayrağını seven mensuplarının birbirinden ayrı olduğunu hep söyledik. Bu bizim, 'Peygamber Ocağı' dediğimiz, gözbebeğimiz bir kuruluşumuz. Buradaki yanlışlardan dolayı burayı yıpratmak, sorumlu tutmak bize yakışmaz, bizim milletimize yakışmaz." yanıtını verdi.

Vatandaşların tepkisinin anlamaya çalıştıklarını dile getiren Yıldırım, şöyle konuştu:

"Bu konudaki serzeniş yerindedir. Bu kadar yaşanan kötü olaylardan sonra böyle düşünmesi vatandaşın ayıplanacak bir şey değil. Bunu torunum bana söyledi. 11 yaşındaki çocuk 'Bunlar bizim askerimiz, neden bizim insanımızı öldürüyorlar?' diyor.  Biz bunu tamir edici her türlü tedbiri alıyoruz. Yenikapı'da Genelkurmay Başkanına 5 milyon vatandaşın karşısında 'çık konuş' demek bile, burada Silahlı Kuvvetlerin kurumsal kimliğinin ayrı tutulduğunun en güzel örneğidir. O yüzden bundan sonra yapılacak şey, Silahlı Kuvvetlerin kendi içerisinde bu konularda hiçbir gecikmeye mahal vermeden çalışmalarını titiz şekilde yapmasıdır ve süratle bu sarmaldan çıkmasıdır. Bunun alt yapısını biz hazırladık. Her türlü desteği veriyoruz. Moral değerleri süratle düzeldi. Daha azimli ve kararlılar. Askerler, 'Balkan Harbi'nden beri biz böyle bir zillet yaşamadık. Biz bunun hesabını soracağız' diyorlar. Bu kararlılıkta olmaları iyi bir şey. Bölücü terör örgütü ve FETÖ ile mücadele de bu çok önemli. Devlette açığa alınan 76 bin 597 kişi. Memuriyetten çıkartılan 4 bin 897 kişi. Bunların 3 binden fazlası asker, bir kısmı hakim, bir kısmı da sivil memur. Hem açığa alınanlar hem de memuriyetten çıkartılanların toplamı 81 bin 494 kişi."

Memuriyetten açığa almalarla ilgili incelemelerin devam ettiğini ifade eden Yıldırım, şu anda yapılan en önemli çalışmanın bu olduğunu, gelecek hafta memuriyetten çıkarma işlemlerinin devam edeceğini düşündüğünü söyledi.

Parti parti bu isimlerin belli olduğunu ve bunların kanun hükmünde kararnamelerle yayınlandığını ifade eden Yıldırım, "Bu bylock ile ilgili bu 50 bin kişinin tamamı devlette çalışmıyor. Bir kısmı devlette, devlette çalışmayan da var. Şimdi başka bir ağa geçtiler, bylock deşifre olduğu için yeni bir sisteme geçtiler. Bilişim konusunda bunlar oldukça mahirler. Yeni yeni öyle bilgiler geliyor istihbarattan." diye konuştu.

Yıldırım, "15 Temmuz gecesi bir televizyon kanalına yaptığınız açıklama son derece belirleyici oldu. Böyle bir açıklamayı yapmadan önce Cumhurbaşkanı ile bir temasınız oldu mu?" sorusu üzerine, açıklamadan sonra Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile temasının olduğunu belirtti.

Erdoğan ile daha önce temas kurmak için uğraştıklarını ancak muvaffak olamadıklarını vurgulayan Yıldırım, sözlerine şöyle devam etti:

"Vakit de çok ilerliyordu ve bu açıklamanın yapılması gerektiği kanaatine vardım ve yaptım. Bunu da yaparken yarım saat bir durum tespiti yaptım. Çünkü o açıklamanın ondan sonraki gidişatı belirleyecek bir şey olduğunun farkındaydım, onun için saha araştırması yaptım. Ankara'da, İstanbul'da, diğer illerde temas kurabildiğim insanlarla konuştum. Fotoğrafı görmeye çalıştım ve sonunda öyle bir açıklamanın yapılmasının uygun olacağı düşüncesi bende hakim oldu. Çünkü Genelkurmay Başkanı ile irtibat kuramıyoruz, İçişleri Bakanı da tesadüf uçakta, onunla da temas kuramadık. Ankara Valisi, İstanbul Valisi ve bir, iki komutanla konuştum, önemli noktalardaki birkaç komutanla konuştum ve işin sonunda o açıklama geldi. Daha sonra Cumhurbaşkanı'mızla hemen sonra konuşma fırsatımız oldu. Onunla da değerlendirdik ve ondan sonra vatandaşların sokağa, meydana davet edilmesi gerektiği görüşünü beraber kararlaştırdık ve o daveti de Cumhurbaşkanı'mız yaptı."

HERKES BİZDEN BEKLİYOR

Yıldırım, "Darbe girişiminin sivil ayağı var deniliyor. Bu konuda kendi partinizdeki bazı kişilere ya da eski çalışma arkadaşlarınıza uzanacak diye bazı şeylerin üzerine gitmiyor musunuz?" sorusunu da şöyle yanıtladı:

 "Kılıçdaroğlu'na, 'Sizde paralelci var mı yok mu?' diye sormuşlar. 'Biz bilmiyoruz, Hükümet söylesin, biz de gereğini yapalım' demiş. Herkes bizden bekliyor yani. Şimdi orada da ölçü aynı. 17-25 Aralık. Onun öncesine gidersek bu işin içinden çıkamayız. Siyasette de ölçü bu. Burada siyaset bu işten muaf değil, kimin neyi varsa hepsinin ortaya çıkması lazım ama kuşkuyla bakmak doğru bir yöntem değil. Biz yan yana çalıştığımız arkadaşlarımızla ilgili endişe duyarak, kuşku duyarak bir arada olamayız. Bir genel başkan yardımcımızın kardeşi asker de tutuklandı. Şimdi onun hesabını bundan sormamız doğru bir şey değil. Bu tip ilişkiler olabilir, yakınındakilerin birtakım ilişkileri olabilir ama o ilişkilere bizim arkadaşlarımız bilfiil destek veriyor, onu savunuyorsa ayrı bir şey, değilse ayrı bir şey. Bunları birbirinden ayırmamız lazım. Hiçbir kişi, siyasetçi, memur, asker, iş adamı ve medya mensubu fark etmez. Aklınıza gelen kim varsa muafiyeti yok. Bu örgütle içli dışlı olmuş, bu örgüte bilerek, taammüden destek vermiş herkes aynı muameleyi görecek, gereken hesabı verecek."

MİLLET ÇAĞRIMIZA TEREDDÜT ETMEDEN KARŞILIK VERDİ

Yıldırım, 15 Temmuz akşamı açıklama yaparken iki şey belirlediğini, birinci olarak yapılan işin emir komuta zinciri ile olmadığını, ikinci olarak ise bunun bir grubun kalkışması olduğunu vurguladığını dile getirdi.

Kalkışmayı yapan grubun kim olduğunu o anda bildiğini ama ilkten söylememeyi tercih ettiğine dikkati çeken Yıldırım, "Emindim ama adını söylemedim. Onun başka türlü istismar edilebileceğini düşünerek adını söylemedim ama daha sonra o da söylendi. Yani o işin bizim açımızdan nasıl görüldüğünü ve Hükümetin bu şey konusundaki tutumunun ne olduğunu ifade etmek için kamuoyuna yapılan beyandı ama o beyanı yapmak zorundaydık. Cumhurbaşkanı'mız ile bu konuda aynı kanaatteydik. 'Asla pes etmeyeceğiz, sonuna kadar mücadele edeceğiz, ucunda ölüm dahi olsa vazgeçmeyeceğiz' dedik. Bu kararlılık önemliydi vatandaş için. Çünkü bunun milletin emanetine karşı bir sorumluluk olduğunu düşünüyorduk ve böyle davrandık. Millet çağrımıza tereddüt etmeden karşılık verdi. Darbecileri ters köşeye yatıran ve bitiren de bu oldu. Darbecilerin bütün gücünün kırılmasında bu beyanatın ciddi bir payının olduğu ifade edildi. Genekurmay Başkanı anlattı bunu. Bu şeyden sonra onların kimyasının bozulduğunu söyledi." değerlendirmesinde bulundu.

Başbakan Yıldırım, "Yapılan değişikliklerin ardından nasıl bir Türk Silahlı Kuvvetleri tahayyül ediyorsunuz?" sorusu üzerine kanun hükümünde kararnamelerle olağanüstü hal kapsamı içinde düzenlemeler yaptıklarını dile getirdi.

"Kanunlarda değişiklik yapıyorsunuz, köklü reformlar yapıyorsunuz, bunlar olağanüstü hal ile ilgili değil." şeklinde eleştiriler aldıklarını aktaran Yıldırım, 1982'den bu yana 662 tane kanun hükmünde kararnamenin çıktığına, bunların da benzer düzenlemeler olduğunu söyledi. 

ÖRGÜTÜN ASKER İÇİNDEKİ YAPILANMASININ BAŞLANGICI ASKERİ LİSELER

"Darbe oldu bitti, bundan sonra darbe olmaması için ne gibi tedbir alacağız? Darbenin oluşumundaki sebepler ortada." şeklinde konuşan Yıldırım, şunları söyledi:

"Kamunun her tarafına çöreklenmişler. Burada Hükümete kafa tutacak, devleti ele geçirecek güce eriştiklerinden emin olan bir örgüt var. Bu örgütü nasıl ortadan kaldıracağız. Bu tasarruflarla, devletle ilişkilerini keserek. Bu yapının tekrar yeşermemesi için burada yapısal değişikliklere ihtiyaç var. Bunlardan biri Türk Silahlı Kuvvetleri. Bu yaptığımız düzenleme 1859'dan beri TSK'da yapılan en büyük reformdur. Burada ne var, Milli Savunma Bakanlığı, Yüksek Askeri Şura, Jandarma ve Sahil Güvenlik'in İçişleri Bakanlığına tam olarak bağlanması, askeri okullar ve GATA ile ilgili düzenlemeler var. Genelkurmay'ın, askerin elindeki fabrikalar, hastaneler, pastaneler, tersaneler var. Askeri yargı ile ilgili düzenleme var ama sınırlı. Anayasa değişikliğine konu olduğu için bir kısmını daha sonraya bıraktık. Onun görüşmeleri de partilerle başladı, devam ediyor. Buradaki niye böyle bir düzenlemeye ihtiyaç duyuldu derseniz, bu terör örgütünün asker içindeki yapılanmasının başlangıcı askeri liseler."

FETÖ'nün yapılanmasına ilişkin bilgi veren Yıldırım, "Liselerde okuyan, harp okullarında okuyanların yüzde 95’i bunların. Kendi ifadelerini söylüyorum, albay ve aşağısı rütbelerde oran yüzde 60-80 arasında değişiyor, yani bunlar tabii tahminler. Keşke bu paylaşım darbeden önce olsaydı da bunu yaşamasaydık. Bir de işin bu tarafı var yani. Bu olduktan sonra bunları paylaşmaları önemli ama daha önemlisi önceden bunun farkına varmak." ifadesini kullandı.

Kişinin, öğrenci olarak alınmasından, mezun olup kıta görevine tayin edilinceye kadar geçen sürenin yönetiminin, Milli Savunma Bakanlığının sorumluluğunda olacağını belirten Yıldırım, bu temel değişiklikle "Askeri liseler tek kaynak olmasın" dediklerini belirtti.

"Her türlü liseden, meslek lisesinden, düz liseden girenler, burada yarışsınlar. Üniversite sınavı gibi girsinler, bir çok gelişmiş ülkede hep böyle. Necdet Özel, şimdiki genelkurmay başkanı askeri liseden gelmiyor ki. Asker içindekilerin yarısına yakını yine sivil kaynaklardan geliyor." diyen Yıldırım, "Askeri liseler giderse bu iş çöker" gibi iddiaların mesnetsiz olduğunu söyledi.

Yıldırım, askeri liselerin yerine, sivil kaynaktan kurulacak Milli Savunma Üniversitesinin içinde Kara Harp Okulu, Deniz Harp Okulu, Hava Harp Okulunun olacağını belirterek "Onların adlarını da değiştirmiyoruz yani fakülteye falan da çevirmiyoruz, aynı isimle çalışmalarına devam edecek. Harp akademileri kalkıyor, üniversite içerisinde yüksek lisans enstitüleri açılıyor. Kurmay ihtiyacı da oradan karşılanacak." dedi.

"Hava harp okullarına bu yıl öğrenci alınacağı haberleri doğru mu?" sorusuna, Yıldırım, "Harp akademilerini kapatıyoruz. Üniversite bünyesinde yüksek lisans bölümleri olacak. Bu enstitü şeklinde olabilir, bölüm şeklinde olabilir yani diğer üniversitelerdeki gibi. Dolayısıyla lisanstan sonra mesleğe başlayıp, arada gelip yüksek lisansı yapıp kurmaylığa ayrılma işi burada veya yurt dışında olacak." yanıtını verdi.

SINIF SUBAYLARININ GENERAL OLMASININ YOLUNU AÇIYORUZ

"Bir, liseleri ele geçirmişler, iki sınav sistemini ele geçirmişler, üç kurmaylık yolunu ele geçirmişler. Geriye ne kalıyor, sınıf subaylığı… Sınıf subaylığında zaten yukarıya gitme yolunu kestikleri için sınıf subayları orada garipler geliyor eli kolu bağlı bekliyorlar." diyen Yıldırım, şöyle devam etti:

"Şimdi liseleri kaldırıyoruz, giriş sistemindeki sınavların kontrolünü tamamen alıyoruz Milli Savunma Bakanlığına. Kurmaylık müessesine düzenleme getiriyoruz bir de sınıf subaylarının general olmasının yolunu açıyoruz. Açtık, bu YAŞ'ta ilk defa yüzde elliye çıkardık. Bu zaten asker için de çok ciddi, moral değerlerde yükselmeye neden oldu. Çünkü bunlar geliyor geliyor albaylıkta orada umutları, hedefleri yok oluyor. Hatta iki tane de astsubayı general yaptık. Yani astsubaylıktan subaylığa geçen iki tane de general olan asker var. Bunlar silahlı kuvvetler içerisindeki büyük değişim ve dönüşümdür. Komuta kademesi, yaşadığımız bu şartlardan sonra herkes, olması gereken iş olduğu kanaatine onlar da geldi yani, başka çaresi yok."

Yıldırım, "Mevcut öğrencilerin durumlarına" ilişkin soruya, "Bu öğrenciler, liselerdeki öğrenciler mesela diploma alamayacak yani askeri öğrenci olarak, lise mezunu diploması alacak. Mevcutları konuşuyorum, 4 bin civarında öğrenciden bahsediyorum, lise diploması alacaklar. Yani eğer astsubay meslek yüksekokulundaysa ona göre diploma, hak ettikleri diplomayı alacaklar." karşılığını verdi.

Ara sınıftaki öğrencilerin ise giriş puanlarına göre sivil okullara yerleştirileceğini belirten Yıldırım, bir hak kaybının olmayacağını söyledi.

ÖĞRETİM GÖREVLİLERİ ASKER VE SİVİL OLACAK

Harp Okulundakilerin de giriş puanlarına göre üniversitelere yerleştirileceğini ifade eden Yıldırım, "Harp Okulu da mezun vermeyecek. Ne deniz ne kara ne hava, Harp Okulu bu yıl mezun vermeyecek, onlar da üniversite mezunu olacak. Yeni dönemde liselerden, önümüzdeki sene için kastediyorum harp okullarına, deniz, kara, hava bir de astsubay meslek yüksekokulu... Bunlara sıfırdan öğrenci alınacak, dört sene sonra bunlar da mezun verecek. Sistem bu. Tabii alınınca bunlar ikiye, üçe, dörde geçince mezun olacaklar, şu anda uygulama böyle olacak." dedi.

Milli Savunma Üniversitesinin bir rektörünün, fakültelerinin ise dekanlarının olacağını anlatan Yıldırım, şunları kaydetti:

"Buradaki müfredat, Milli Eğitim Bakanlığı ile Milli Savunma Bakanlığı tarafından ortaklaşa belirlenecek. Yani, öğretim görevlileri, sivil ve asker olacak. Yani siviller de olacak askerler de olacak mesela işte muharip, harbe hazırlık, şu bu gibi dersler var. Yani askerin asli işiyle ilgili ihtisas gerektiren konular var. Orada hocalar öyle olacak ama diğer konularda da profesörler sivil kaynaktan hocalar olacak. YÖK, Milli Savunma Üniversitesi ve Milli Eğitim Bakanlığı koordinasyonunda müfredat belirlenecek ve böyle devam edecek. Buradaki tek amacımız bu FETÖ'cülerin buraya girişte etkilerini ortadan kaldırmak, onun dışında başka bir amaç yok ki bundan sonra gelecek kuşakların böyle bir zehirlenmeye tabi tutulmasın…"

Albay ve altındakilerle ilgili, Milli Savunma Bakanlığı ile Kuvvet Komutanlıklarının müşterek bir çalışma yaptığını belirten Yıldırım, "Burada da yüzde yüz örgütün içinde olanlar ayıklanacak, hiç başka çaresi yok. Ancak kritik görevde olanlar var. Diyelim ki bir zafiyet oluşacak orada yapacağımız işte. Biz üst kademeyi olabildiğince devam ettireceğiz. Yani diyelim ki komuta kademesinde kalış sürelerini gerekirse uzatacağız, aşağıdan yeterince insan kaynağı gelinceye kadar." dedi.

SİLAH ALIM KARARINI VERMEYECEK

Bu yapı içerisindekilerin durumunu tespit edip, bünyede bulundurabilme riski emniyet sınırları içerisindeyse bunun da dikkate alınacağını belirten Yıldırım, "Neticede bu, yakın takiple sürdürülecek bir konu. Bildiğimiz bir şey var 86, 87, 88 ve 89 dönemlerindeki albaylarla ilgili fazla sıkıntı yok, 90'dan itibaren başlıyor. Dolayısıyla onların daha fazla... 15 Temmuz öncesi bunların teşvik verilerek emekli edilmesine dair bir kanun getirdiler. Bunun da onların marifeti olduğunu şimdi anlıyoruz. O kanunu da bu KHK'da iptal ettik. İstedikleri kadar kalacaklar. Bu bir anlamda aşağıyı kontrol etme anlamında bir tedbir olarak ele alınabilir." diye konuştu.

"Albaylara teşvik verilerek emekli edilmesine dair kanunun, hükümet tarafından imzalandığının" hatırlatıldığı Yıldırım, şunları kaydetti:

"Tabii imzaladık ama bize öyle anlatılıyor, 'Burada efendim dünyada albayların ordu içerisindeki oranı yüzde 5, bizde yüzde 10-15. Dolayısıyla burada bir yığılma var, buna çare bulmamız lazım, teşvik edelim, 50 bin lira ilave para verelim, şu, bu.' Biz de çıkardık bu kanunu. Şimdi bunu iptal ettik, bu tedbirlerden biri de bu. Burası biraz kritik bir şey ama yapabileceğiz, orada bir endişe yok. Ne yapabileceğimizi en azından biliyoruz, bir sıkıntımız yok. Silahlı kuvvetler işini yapacak. Silahlı kuvvetler yurt savunması, savaşa hazırlık, değişik tehdit türlerine göre kendini yapılandıracak, daha dinamik, daha uzmanlaşmış, harekat kabiliyeti daha artmış bir silahlı kuvvetlere geçiş yapıyoruz, yaptığımız bu. Hastane, tersane işletecek, bakımhane çalıştıracak... Yani bürokrasiden silahlı kuvvetleri kurtarıyoruz. Silahlı kuvvetlerin, Genelkurmay'ın yaptığı işlerin yüzde 60-70'i bürokrasi. Askerin bürokrasiyle ne işi var? Oraya bilmem ne potin, elbise alınacak, iaşe ihaleleri yapılacak. Adam orada yaparken bir yanlış yapıyor, geleceği kararıyor. Bunlar işi değil ki askerin."

Askerin işinin ülkeyi herhangi bir tehdide karşı hazır tutmak, gerekli eğitimleri yapmak olduğunu dile getiren Yıldırım, "Hatta silah alımlarının kararını bile vermeyecek. İhtiyaç verecek, 'Benim şuna ihtiyacım var, şunu bana temin edin.' Bu kadar, bunda ne yanlış var? Onun yapımıyla da kararıyla da her şeyiyle uğraşıyor. Bu sefer bir senede olması gereken iş, beş senede yapılmıyor. Zaman geçiyor, tehdit değişiyor, alacağımız silah bir işe yaramıyor mesela, öyle durumlar var." dedi.

YAŞ 10 SİVİL 4 ASKERDEN OLUŞACAK

Yıldırım, "Kuvvet komutanları Savunma Bakanlığına bağlanıyor. Ancak kuvvet komutanlarıyla, Genelkurmay Başkanının bağı kesilmiyor, bu çok önemli. Genelkurmay Başkanının, kuvvet komutanlarıyla tabii ki harekat konularında, askeri konularda hiyerarşik bağları devam ediyor. Yani, 'Ben savunma bakanına bağlıyım, seninle işim kalmadı.' diyecek hali yok. İşin bir boyutu idari, bir boyutu askerlik." ifadesini kullandı.

Tersaneler, okullar, disiplinle ilgili teftişler ve denetleme işlerine Milli Savunma Bakanlığının bakacağını belirten Yıldırım, askerlerin, kendi asli konularına daha fazla zaman ayıracağını, yoğunlaşacağını kaydetti.

Gelişmiş demokrasilerde askerin "araç" olduğunu dile getiren Yıldırım, "Beyin siyasi iradedir, kararları siyasi irade verir, asker uygular." dedi.

Yıldırım, "Terfiler nasıl olacak?" sorusuna, şu yanıtı verdi:

"Terfi konusunda yine YAŞ devam edecek. YAŞ'ın yapısı değişiyor. YAŞ'ta da önceden Başbakan, Milli Savunma Bakanı, diğerleri de orgeneraller, oramiraller yani 14 artı 2. Şimdi nasıl oluyor? Başbakan başkan, Milli Savunma Bakanı, Dışişleri, İçişleri, Adalet Bakanı ve beş tane Başbakan Yardımcısı, 11 artı Genelkurmay ve üç kuvvet komutanı, toplam 14. 14'ün 4'ü asker, 10 tanesi sivil. Yüksek Askeri Şura'yı çağırma ise başkanın yetkisinde, eskiden Genelkurmay Başkanı'nın yetkisindeydi. Şimdi başkan, başbakan oluyor. Başbakan yılda bir taneden az olmamak üzere, Yüksek Askeri Şura toplantısı yapabilir. Sekreterya Genelkurmay İkinci Başkanıydı, sekreterya Milli Savunma Bakanı oldu."

GENERAL SAYISINI 200'E İNDİRDİK

"Dünyanın en büyük ordularından birine sahibiz diyorduk. Böyle mi ilerleyeceksiniz? Yoksa dünyanın en profesyonel ordularından birine mi sahip olacağız?" sorusuna Yıldırım, "Oraya geçiş süreci başladı zaten. Bu bir süre alacak, yani bugünden yarına değil. Askerlerin de zaten buna ihtiyacı var. Bunu uzun süreden beri dillendiriyorlar. Şimdi bu süreç hızlanacak. Vatandaşı, gençleri silah altına alma işi sadece yurt, vatan sevgisi, askeri iklimin yaşanması anlamında dikkate alınacak. Yoksa silahlı kuvvetlerin, muharip elemanları gibi düşünülmeyecek. Yani profesyonelleşme ve uzmanlaşma sürecine bundan sonra gidilecek." karşılığını verdi.

Yıldırım, 358 olan general sayısını ilk defa 200'e indirdiklerini anımsatarak, buna göre idari yapılanmanın tekrar gözden geçirileceğini söyledi. Sahil Güvenlik ve Jandarmada 25 generalin olduğunu hatırlatan Yıldırım, ayrıldığı için bunların bu sayı içerisinde düşünülmediğini kaydetti.

Jandarmanın da Sahil Güvenlikin de İçişleri Bakanlığına her bakımdan bağlandığını belirten Yıldırım, bunların, personel sicilleri, atamalar, tayin ve terfiler dahil her bakımdan İçişleri Bakanlığının tam yetki ve sorumluluğunda olduğunu ifade etti. Yıldırım, buralarda görevin ifası sırasında bir zafiyet yaşanmamasının öngörüldüğünü söyledi.

Darbe girişiminin ardından Türk Silahlı Kuvvetlerinin yapısıyla ile ilgili yapılan değişikliklere müttefik ülkelerin nasıl baktığının sorulması üzerine Yıldırım, şu yanıtı verdi:

"Müttefiklerimizin herhangi bir rahatsızlığı olamaz. Bu yaptığımız iş suyu tersine akıtmak değildir. Birçok ülkede Genelkurmay Başkanlığı Milli Savunma Bakanlığına bağlı, birçok ülkede de Milli Savunma Bakanlığının Müsteşarına bağlı. Bu konuda biraz daha yapılacak iş var. Bir kısmı anayasa konusu, ayrı tuttuk, onun dışındakileri yaptık. Bu konuda konuşmalar ve yorumlar elbette olur, 200 yıllık geleneği değiştiriyorsunuz. Bu bir reformdur. Bir bünye kendisine reform yapamaz. Mesela uzun yıllar Ulaştırma Bakanlığı yaptım, 'Orada reform yap' deseniz yapamam. Burada ufak tefek düzeltme ihtiyacı var. Bunu da Meclis'te görüşeceğiz bu KHK'yı. Anamuhalefet partisinin talepleri var, MHP'nin talepleri var, inceliyoruz. İşin özünü, esasını değiştirmeden, bazı Anayasa ile çelişebilecek hususlar olduğu iddia ediliyor, bunları titizlikle inceliyoruz. CHP, Genelkurmay ile kuvvet komutanları ilişkisinde bir belirsizlik olduğu düşüncesinde. Bunu dikkate alacağız, Meclis'te görüşülürken bunları düzeltmenin yoluna gideceğiz."

OHAL'İ MİLLETE İLAN ETMEDİK, KENDİMİZE İLAN ETTİK

Profesyonel orduya geçiş süreciyle birlikte askerlik süresinin kısalmasının gündemde olup olmadığının sorulması üzerine Yıldırım, "Bununla ilgili beklediğiniz cevabı veremiyorum. Çalışmaları yapmadan bu söylemek yanlış olur. Ülke ihtiyacı ne, zamanlaması ne? Bu konu üzerinde çalışmamız gereken bir konu. Ama bu yönde iyileştirme yapma ihtiyacının olduğunu söyleyebilirim." cevabını verdi.

Yıldırım, profesyonel orduya geçişle ilgili sürecin başladığını belirterek, "Bununla ilgili bir Yüksek Askeri Şura sonbaharda toplayacağız ve burada bunun adını da koyacağız. Ülkenin ihtiyaçları, jeopolitik konumu, tehdit önceliklerini dikkate alarak bunun kararını vereceğiz. Ama kesinlikle bir azaltma söz konusu olacak." dedi.

OHAL'in süresinden erken sona erdirilmesinin gündemde olup olmadığının sorulması üzerine Yıldırım, "Şu anda onunla ilgili bir şey söylemem erken. O noktaya gelmedik. OHAL'i biz millete ilan etmedik, biz kendimize ilan ettik. Onun için milleti ilgilendiren bir tarafı yok. Biz nasıl böyle bir vurgunu yedik, bunu bir daha yememek için ne yapmamız gerekiyor? OHAL'in şu anda görevi bu. Yoksa ne millete ayar vermek ne de ekonomiye yön vermek gibi bir amacı yok." diye konuştu.

AMERİKA'YA ÇAĞRI YAPIYORUZ, BU KONU TÜRK MİLLETİ İÇİN ÖNEMLİ

"FETÖ'nün darbe girişiminin arkasında ABD'nin olduğu" iddialarının anımsatılıp, "Amerika bu işin neresinde" diye sorulması üzerine Yıldırım, şu değerlendirmelerde bulundu:

"Bizim, 'Amerika bu işin içinde' şeklinde kesin bir hüküm içerisinde olmamız doğru değil. Biz vatandaşın, onun, bunun değerlendirmelerine göre değil somut bilgi ve belgeye göre hareket etme mecburiyetindeyiz. Bizim düşündüğümüz Amerika stratejik ortağımız, Amerika'nın böyle bir işin içinde olmasını asla düşünemeyiz. Ama burada FETÖ'nün elebaşını teslim etmemekte ısrarcı olursa Türkiye'de 79 milyonun gittikçe Amerikan karşıtlığı artık bir husumete dönebilir. Biz diyoruz ki burada ciddi bir durum var, adamı teslim et, bu zandan kurtul. Böyle bir kanaatin bizde olması söz konusu değil, biz devletiz. Toplumda böyle bir yaygın kanaat var. Bu yaygın kanaati ortaya çıkaran da Amerika'nın buradaki terörist başını vermede yavaş davranması. Eğer bu konuda gerekli adımları atarlarsa ki bu yönde sinyaller var, o zaman süratle bu algı tersine dönebilir. Onun için biz Amerika'ya çağrı yapıyoruz, 'Bu konu Türk milleti için çok önemli bir konudur. O yüzden burada daha titiz davranmanızı bekliyoruz', dediğimiz bu."

FİNANSAL YAPIMIZ, BANKACILIK SİSTEMİMİZ ÇOK GÜÇLÜ

Başbakan Yıldırım, FETÖ'nün darbe girişiminin ardından Türkiye ekonomisinin ne durumda olduğu yönündeki bir soruyu da şu şekilde yanıtladı:

"Türkiye'nin ekonomik göstergeleriyle ilgili bir sorun yok. Yani algı oluşturulmaya çalışılıyor, algı da yok. Olgu çok net yani Türkiye, tarihinin en büyük darbe girişimini başarısızlıkla sonuçlandırdı, demokraside karar kıldı. Ekonomik göstergeler herhangi bir tekil olaydaki kadar, o sınırlar içerisinde oynadı. Yani risk birimi 20 baz puan, dolar Türk Lirası esnemesi yüzde 2,5 borsa yüzde 7. Başlangıçta böyle bir zıplamalar, indi bitti, geldi geçti. Yani Rusya ile krizde hangi dalgalanmalar olduysa parametrelerde, onun da altında gerçekleşti. Bu Türk ekonomisinin direncini gösteriyor. Şoklara, darbelere karşı Türk ekonomisi dirençli. Türkiye, 26 çeyrektir AK Parti iktidarlarında hep büyüyor. Küresel krizde bile küçülmedik, hep büyümeye devam ettik. Şimdi de büyümeye devam ediyoruz."

Dış basında Türkiye'nin yaşadığı karışıklığa rağmen yatırım yapılabilir ülke olarak nitelendirildiğine dikkati çeken Yıldırım, şu bilgileri verdi:

"Şimdi turizmde bir gerilememiz var ama o bile bizim göstergelerimizi olumsuz etkilemiyor. Çünkü bizim finansal yapımız çok güçlü, bankacılık sistemimiz çok güçlü, sermaye yeterlilik oranlarımız birçok gelişmiş ülkenin iki katı, kamu borcumuz OECD'nin üçte birinden daha az. Yani her şey dünya standartlarının üzerinde. Peki niye Türk ekonomisiyle oynamaya çalışıyorlar? Bu da bu tezgahın başka tarafı. Orada başarılı olamadılar, şimdi, 'Ekonomi üzerinden Türkiye'yi yorabilir miyiz'in derdindeler. Bu FETÖ'cüler, onların destekçileri hababam orada burda bu alanda ciddi bir bilgi kirliliği, kafa karışıklığı vermeye devam ediyorlar. Maliye Bakanı'mız Mehmet Bey konuşuyor o değerlendirmecilerle, uluslararası yatırımcılara anlatıyor. Onlar tabii ikili görüşmelerde, 'Tabii sen haklısın da yine de bundan sonra ne olacak' diyor. Ya bundan sonra ne olacağını görüyorsunuz işte, millet meydanlarda şenlik yapıyor, nöbet tutuyor. Önce 'Polarizasyon artacak, Hükümet diğerlerini asıp kesecek' dediler. Herkes kol kola girince, 'Bu dediğimiz de çıkmadı, başka bir şey bulalım' dediler. Orada da şiştiler ama durmuyorlar, sürekli Türkiye'yi yormak için gayret eden birtakım odaklar var. Bu odakların gayretlerini boşa çıkarıyoruz, birçok reformlar yapıyoruz."

YATIRIMCIYA BARIŞ ELİ, KARDEŞLİK ELİ UZATIYORUZ

OHAL'e rağmen Meclis'in gece gündüz çalıştığını, 120'ye yakın yatırımları, teşvikle ilgili iş dünyasını ilgilendiren düzenleme yapıldığını belirten Yıldırım, şöyle konuştu:

"15 Temmuz öncesi başladık, birkaç gün ara verdik yine devam ediyoruz. Türkiye Varlık Fonu'nu kuruyoruz, tasarrufları arttırmak için Bireysel Emeklilik sistemine otomatik katılım getiriyoruz. Geçmiş vergileri uzlaşarak, el sıkışarak, devletle vatandaş arasındaki sorunları sulh şeklinde hallediyoruz. Stok farkı olanların, bunu beyan etmek ve bu sıkıntıdan kurtulmalarını sağlıyoruz. Hesap dışı açığa para alanların, kasa fazlası olanların bu sorunlarını çözüyoruz. Bir şekilde yurt içinde yurt dışında parası olanlar getirsin vergi mergi vermeden, getir yatır bankaya, sen de kurtul… Bu şekilde yatırımcıya bir el uzatıyoruz, barış eli uzatıyoruz, kardeşlik eli uzatıyoruz. Esnek istihdam, Ar-Ge Reformu, iş ortamının iyileştirilmesi ve yeni teşvik paketi hakikaten büyük bir devrim niteliğinde, çok ciddi teşvikler var. Yani ısmarlama öyle konfeksiyon teşvikten, ısmarlamaya geçiyoruz. İsteğe göre karşımıza alacağız yatırımcıyı, yapacağı yatırımın türüne göre, yatırım yapacağı bölgeye göre özel teşvikler vereceğiz."

Yıldırım, muhalefet partilerinin 15 Temmuz'dan sonraki süreçte sergiledikleri tutumdan memnun olduklarını ifade ederek, birlik, beraberlik ve uzlaşının ortaya çıktığını söyledi.

Çıkartılmasını öncelikli gördükleri kanunların yasalaşması konusunda da muhalefetin desteğini istediklerini dile getiren Yıldırım, konuşmasına şöyle devam etti:

"Mesela Patent Kanunu. Türkiye'nin üretiminde, ihracatında katma değeri arttıracak bu Patent Kanunu biraz kalabalık maddesi var, 'Bunu gelin çıkaralım' diyoruz. Herkesin benimsediği bir kanun, bir şey yok. Tamamen teknik bir konu. KOBİ'lerin finansmana erişimi ile ilgili reformlar var, taşınırların rehin verilmesi gibi. Bunları bugüne kadar birliktelik sağladık, bunlara bir ara verilecek o ara öncesinde çıkarabilmemiz çok iyi olur. Muhalefete buradan çağrı yapıyorum, gündemimizdeki konuları bir temizleyelim ondan sonra bir araya gelelim Kurban Bayramı sonuna kadar ve böylece darbe sonrası süreci tamamlamış olalım. Güneydoğu ve Doğu için çok kapsamlı bir çalışma yaptık, sona geldi. Önümüzdeki hafta bunu kamuoyuyla paylaşacağız, bir müjdesini vermiştik çalışmaları başlattık diye yani burada yatırım destek var, üretim tesislerinin taşıma desteği var, kurumlar vergisi muafiyeti var, çağrı merkezlerinin o bölgede kurulması için teşvikler var, genç girişimci merkezi kurulması var, özel ekonomik bölgeler oluşturulması var, cazibe merkezleri…. Cazibe merkezlerindeki fuar ve diğer ticari faaliyetlerin desteklenmesi var, geleneksel iş ve ticaret merkezlerinin orada ihyası için yapılacak destekler var, danışmanlık destekleri var, gönüllü iş birliği programı var."

"Futbolda, toplumsal barış adına seyircilerin deplasmana gitmeleri kararı alındı. Bu konuda görüşünüz nedir?" sorusu üzerine Yıldırım, her türlü sosyal etkinliklerin, spor ve turizm faaliyetlerinin hız kesmeden devam etmesi gerektiğini söyledi.

Normalleşmenin göstergelerinin bunlar olduğunun unutulmaması gerektiğini dile getiren Yıldırım, "Kurban Bayramı'nı da biraz uzun yapacağız. Vatandaş çalışsın, dinlensin, spor faaliyetlerine, kültürel faaliyetlere katılsın. Olağanüstü hal işi bizim işimiz. Biz nöbetteyiz. Onlar rahatına baksın, onların yerine biz göz kulak oluruz her şeye. Vatandaşın hiçbir kısıtlamaya gitmesine ihtiyaç yok. Aksi halde bazı şeylerin olduğu algısının yayılmasına da biz de bilerek, bilmeyerek katkı sağlamış oluruz." diye konuştu.

"FETÖ, silahlı eylem yapabilecek türde bir örgüte dönüşür mü? Bu konuda istihbari bilgiler var mı? Bundan sonra terör örgütü mantığıyla farklı eylemler yapabilirler mi?" sorusu üzerine Yıldırım, "Yapabilirler, yaptırabilirler. İhtimal dahilinde, yapabilirler de. Yaptılar çünkü. Deneyeceklerdir en azından. Bireysel eylemlere, bazı önemli isimlere yönelik birtakım çalışma içine girebilecekleri, girmekte olduklarının bilgileri geliyor." diye konuştu.

Başbakan Yıldırım, "Örgütü tam olarak ne zaman fark ettiniz" sorusu üzerine de şunları kaydetti:

"Örgütle ilgili bizim için milat 17 Aralık'tır. 17 Aralık öncesi faaliyetlerde açıkçası 2010'dan itibaren belirtiler ortaya çıkmakla beraber biz toplumda yeterince bu örgütün niyetinin ne olduğu konusunda bir mutabakat sağlayamadık ama 17 Aralık itibarıyla bizim hiçbir tereddüdümüz kalmadı. Bu işin ilk bence hayırlı sürece girmesi dershanelerin kapatılma çalışmasıdır, 2012'dir. Ve bunun ilk dalgası 17 Aralık'ta gelmiştir. Karşı dalga. Ve son, en büyük kalkışma da 15 Temmuz'dur. 15 Temmuz'dan sonra kimsenin artık 'Masumdu bunlar, zararlı işlerle uğraşmıyor.' diyecek hali kalmamıştır. Ama 15 Temmuz'a kadar bunu en yakınımızdaki insanlar da diyebiliyordu. Dolayısıyla Sayın Cumhurbaşkanı'mızın o feryatlarının ne kadar haklı olduğunu bugün herkes kabul ediyor. Bazı arkadaşlar da günah çıkarmaya başladılar. Bu da iyi bir gelişme."

MİLLETİN TEDİRGİN OLMASINI ENGELLEMEK BİZİM İŞİMİZ

Medyada yer alan FETÖ'nün 14 Ağustos'a yönelik iddialarına ilişkin soruya Yıldırım, "14-15 Ağustos işi bizim işimiz, milletin işi değil. Bizim sorumluluğumuzda. Dolayısıyla milletin güvenliğini sağlamak, milletin tedirgin olmasını engellemek bizim işimiz." karşılığını verdi.

Medya temsilcilerinden ricada bulunan Yıldırım, "Sizden de istirhamım 14-15'ine yönelik kim ne düşünürse düşünsün, onların ekmeğine yağ sürecek bir tutum içinde olmamamız. Bu, hafife almamız anlamına gelmiyor. Biz içeride tedbirlerimizi alıyoruz, her boyutuyla alıyoruz. Terör örgütü, 'Tekrar toplumu nasıl hareketlendiririm, bir kaos ortamı çıkarırım' diye ciddi bir gayret içinde. Çünkü uluslararası alanda da algı oluşturmakta epey mahirler. Bunu da görüyoruz." ifadelerini kullandı.

Yıldırım sözlerini şöyle sürdürdü:

"İşi şuraya kadar götürdüler, '17 Ağustos'u zaten Amerika yaptırdı. Amerika'nın elinde bir alet var, faylara bir parmak atıyor, depremi başlatıyor'. Bu da söyleniyor. 'Bunu da hayli hayli yapar, 17 Ağustos'u yaptığına göre bunu yapabilir.' diye söylentiler var. Bunun bilimsel bir dayanağı yok. Fay hareketlerini izlersiniz, ne kadar, hangi yılda, gece, gündüz sıcaklık farklılıklarına göre hareketlenmeleri ölçersiniz ama bunu depreme dönüştürme işiyle ilgili şu an elimizde böyle bilimsel bir veri yok. Şu var, kehanette bulunanlar var. Bu kehanetin tutma ihtimali de var, zayıf da olsa o zamana (14 Ağustos) rastlar, 'O zaman ben bilmiştim.' der, ortaya çıkar. Ne yapalım onu? Yani ne derler, 'Bozuk saat günde iki sefer doğruyu gösterir' gibi bir şey."

BAE'NİN DESTEĞİ TAKDİRLE KARŞILANMIŞTIR

15 Temmuz darbe girişiminin siyaset ayağı ve yurtta sulh konseyine ilişkin bir gelişme olup olmadığı, girişimin finansörlerinden birinin de Birleşik Arap Emirlikleri olduğuna ilişkin iddialarla darbenin dış destekçileri konusunda değerlendirmelerinin sorulması üzerine Yıldırım, şunları kaydetti:

"Birleşik Arap Emirlikleri ile ülkemiz makamları arasında darbe girişimi sonrasında son derece etkin bir iş birliği tesis edilmiş, bu ülke makamlarının Hükümetimize ve ülkemize desteği takdirle karşılanmıştır.

Şunu söylemekte fayda var, yani bu darbeyle ilgili olarak bundan sonrasının toplumun sürekli bununla meşgul olması, psikolojimizin bozulmasının hiç memleketimize, milletimize faydası yok. Millet yapacağını yaptı, ununu eledi, eleğini astı. Bundan sonrası bizim işimiz, temizliği biz yapacağız. Millet daha ne yapsın, ülkeyi uçurumun kenarından döndürdü, en büyük görevi yaptı. Dolayısıyla bizim artık bundan sonra milleti, toplumu, kimseyi rahatsız etmeden, bir sürek avına da bu işi dönüştürmeden yaşla kuruyu da birbirine karıştırmadan yapmamız lazım. Baştan beri bir şey söylüyorum, intikam duygusuyla hareket etmeyeceğiz, bu çok önemli. Duygusal da hareket etmeyeceğiz, adaletle hareket edeceğiz."

MEDYA TEMSİLCİLERİ İLE BİR ARAYA GELDİ
Anahtar Kelimeler
YORUMLAR
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. Ayrıca suç teşkil edecek hakaret içerikli yorumlar hakkında muhatapları tarafından dava açılabilmektedir.
Henüz yorum yapılmamış ilk yorum yapan siz olun...
2
Sağ 300x250 Reklam
YAZARLAR